Alev Ebüzziya ile Tekerrür Üzerine

Seramik Sanatçısı Alev Ebüzziya Siesbye’nin yeni çalışmaları, Tekerrür*isimli sergi ile geçtiğimiz aylarda Arter’de izleyiciler ile buluştu. Tarihte bildiğimiz en eski formlardan biri olan çanağı, boşluğu biçimlendirerek çağdaş sanatın bir nesnesi haline getiren Ebüzziya’nın eserleri birçok uluslararası müzede de izlenmişti bugüne kadar. Çoğunlukla büyüsü, şiirselliği ya da düşselliği ile tanımlansa da, Ebüzziya’nın yüksek pişirimli gözeneksiz seramikleri teknik ustalık bakımından da eşsiz olarak değerlendiriliyor. Çalışmalarını Paris’te sürdüren, uluslararası sanat tarihçileri ve eleştirmenler tarafından dünya seramik sanatının sayılı ustaları arasında anılan Alev Ebüzziya ile son sergisi vesilesi ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Alev Ebüzziya Siesbye’nin Tekerrür başlıklı kişisel sergisi, sanatçının 2019’da bu sergi için ürettiği yüksek pişirimli seramik çanaklardan oluşuyor. Alev Ebüzziya yapıtlarında, renk, şekil ve boyut farklarını en aza indirgeyerek, tekrar eden formlar arasındaki nüansların keşfini izleyiciye bırakıyor.

Sergi, ismini Søren Kierkegaard’ın 1843 tarihinde yayımlanan Tekerrür başlıklı kitabından alıyor. Kitapta izi sürülen “Tekerrür mümkün müdür, ne öneme sahiptir ve bir şey tekrar ettiğinde kendisinden bir şey kaybeder mi yoksa kazanır mı?” soruları, Alev Ebüzziya Siesbye’nin 1960’lardan beri süregelen seramik pratiğinin prensiplerini anlamak için bir anahtar işlevi görüyor.

Sayısız kez tekrar eden hareket ve ritimlerin sonucunda ortaya çıkan bu zamansız çanaklar, tekrarlamanın imkânsızlığını ve getirdiği dönüşümü görünür kılıyor; boyutlarından bağımsız, anıtsal bir varlık göstererek yoğunluk ve hafiflik, sağlamlık ve kırılganlık, kuvvet ve dinginlik gibi karşıtlıklar arasındaki gerginliği ve hassas dengeyi ortaya koyuyorlar. Alev Ebüzziya Siesbye’nin gündelik ve kadim bir nesneyi tek bir malzemeye, yönteme ve biçime odaklanarak kendi özgün yorumuyla sunan yapıtları, kavramsal araştırmaların öncelikli hale getirildiği, çok çeşitli malzeme ve tekniklerle yapılan denemelerin yaygın olduğu çağdaş sanat alanında göz ardı edilen bir değerler bütününe de dikkat çekiyor.

Fotoğraf: Hadiye Cangökçe

Tekerrür benim için doğru bir iş üretebilmenin en sağlam yöntemlerinden biri.”

Sizinle en son 2013’te söyleşi yapmıştık ve tekrar o söyleşiyi okuduğumda bugüne bakan çok şey konuştuğumuzu fark ettim, bu sohbetimize o günden notlar ilave edeceğim izninizle ve elbette son serginizi konuşmak istiyorum. Ancak önce dünyada çok tuhaf günlerin yaşandığı şu günlerde neler hissettiğinizi sormak istiyorum. Serginizin hazırlığı belki de bu tuhaf döneme denk geldi. Nasıl geçirdiniz karantina sürecini? Size bir sanatçı olarak bu salgın ve onun dünyada yarattığı etkiler neler düşündürdü?

2,5 yıl önce ARTER’de sergi açmaya davet edildim. Türkiye’de daha önce açtığım / katıldığım müze sergilerinin hepsinde Türkiye’deki koleksiyonlarda bulunan işlerim sergilenmişti. Hayatımın en heyecan verici sergilerinden biri olan 2002 yılındaki Türk İslam Eserleri Müzesi’ndeki sergim ise retrospektif sergi idi. Arter sergisi ise özel olarak bu sergi için ürettiğim işlerden oluşuyor. Bu gurur verici ama aynı zamanda beni korkutan sergi için yaptığım çanakları Paris’te karantinanın başlamasından birkaç gün önce bitirmiştim. Karantinanın ilk haftasını, yoğun bir çalışma döneminden sonra sadece dinlenerek geçirdim, daha sonraki günler ise karmakarışık düşünceler ve duygularla doldu. Dünyamızın durumu insanı ister istemez karamsarlığa düşürüyor. Korku ve ümit arasında bocaladım durdum.

Fotoğraf: Hadiye Cangökçe

Her zaman çok istikrarlısınız. Benzer formu koruyup devam ettirip her seferinde yeni şeyler üretmenin kıymetini sizin çanaklarınızda görüyoruz. Bu durum bizim kuşağımıza bir örnek teşkil ediyor. Sürekli bu form ile çalışıyorsunuz. Her defasında yenilik üretiyorsunuz. Hep çanak yapıyorum! Kirkegaard’un beni çok etkileyen Tekerrür kitabı işlerime başka bir gözle bakmamı sağladı ve sergiye Tekerrür ismini koydum. Sergi beş değişik formun tekrarlanmasından oluşuyor; tekerrürün mümkün olup olmadığını, önemini düşünerek çalıştım. Tekerrür benimizin doğru bir iş üretebilmenin en sağlam yöntemlerinden biri.

Sizi atölyenizde ziyaret etmiş şanslı kişilerden biri olabilirim. Ancak okuyucularımız da merak ediyorlar. Atölyeniz Paris’te ve siz orada yaşıyorsunuz. Tek bir çanağın serüvenini sormak istiyorum. Nasıl bir süreçte üretiliyor?
Büyük bir çanağın çamur faslı hiç durmadan 6-7 saat çalışmayı gerektiriyor. Sırlama ve fırınlama da çok dikkat isteyen, kaslarınızı ve sinirlerinizi törpüleyen faslı işin. Sergilere hazırlanırken bütün günlerim çalışarak geçiyor. Çalışma sürecinin devamlı olması gerek; çalışmayı pek istemediğim günlerde ise iş avaz avaz çağırır beni!

Sizin kimine göre az sayıda ancak her detayı ile uğraştığınız zamana yayarak ürettiğiniz çanaklarınız var. Gerçek zanaatkârlık zaman ile derdi olmamayı beraberinde mi getiriyor?Yılda en çok 20-25 büyük çanak yapıyorum. Zamanla bir derdim yok. Bir işin ne zaman bittiğine işin kendi karar verir. Bir mesleği doğru dürüst yapabilmek için tekniğini ve işçiliğini çok iyi bilmek gerek. Şemsiye de yapsanız, resim de yapsanız bu böyle.

Çömleği tutan dışındaki biçim değil de içindeki boşluk gibi. Çanaklarınızın formunu boşluk mu tutuyor? Çanaklarınızı siz nasıl tanımlıyorsunuz?Bir çanak formunu belirleyen dış cidarı kadar içindeki boşluk da. İşlerimi yorumlamak, anlatmak bana çok zor geliyor. Anlatmaktansa üretmeyi tercih ediyorum.
Bir söyleşinizde “Kuşku bittiği gün, ben de biterim.” demişsiniz. Çanaklar hiç kuşkulu durmuyorlar bilakis çok kendinden emin görünüyorlar acaba yanılıyor muyum? Siz çanaklar ile sergi öncesi biraz zaman geçirip bu kuşkuyu en aza mı indiriyorsunuz?İyi mi, oldu mu, daha iyisini yapabilir miyim kuşkusu olmazsa olmuyor. Çanaklarımın kendilerinden emin olup olmadıklarını bilemem. Bildiğim, o çanağın bitip bitmediği. Çanakla birlikte karar veriyoruz!
Sizin işlerinizde istikrar kadar tevazu da var. İstikrar, pes etmemek bir yandan mütevazı olmak konularını bir arada barındırıyor bu çanaklar.

Mütevazı olmamak için bir hayli budala olmak gerek.
”Mavi”lerinizden sonra ”Siyah Beyaz”var ile fethettiniz hafızalarımızı. Şimdi tekrar ”siyah”var var. Bundan sonraki planınız nedir diye sorabilir miyiz?

Mavi çanaklarım çok beğenilip istendiği için yapmaktan vazgeçtim. İnsan değişik dönemlerde değişik renklere ihtiyaç duyuyor. Tekerrür sergisinde her şeyi en aza indirgemek istediğim için siyah ve tonlarını seçtim.
Avrupa’da sayısız sergi açtınız. Sanat üretmenin eskiye nazaran zorlukları var mı? Türkiye ve Avrupa ile farkları var mı?

Avrupa’da ya da Türkiye’de sergi açmanın hiçbir farkı yok. Sanat üretmenin zorlukları her zaman vardı, her zaman olacak.
Genç kuşağa neler söylemek istersiniz?

Bir tek şey; beğenilmek için çalışmayın.


Alev Ebüzziya Siesbye

1938’de İstanbul’da doğdu. 1956–1958 yılları arasında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde heykel eğitimi aldı. Höhr-Grenhausen’daki bir seramik fabrikasında ve İstanbul Eczacıbaşı Sanat Atölyesi’nde çalıştı. 1963’te Kopenhag’a yerleşti ve Royal Copenhagen için özgün tasarımlar yapmaya başladı. Siesbye ilk atölyesini 1969’da Kopenhag’da kurmuş ve ilk kişisel sergisini 1971’de Galerie Birkdam’da açmıştır. 1987’de bugün halen ikamet ettiği Paris’e taşınan sanatçının, 2002 yılında Türk İslam Eserleri Müzesi ve Kopenhag Dekoratif Sanatlar Müzesi’nde retrospektif sergileri yapılmıştır. Birçok ödüle layık görülen Siesbye’nin eserleri çeşitli müzelerin koleksiyonlarında yer alıyor.

Bir cevap yazın