3. TASARIM BİENALİ BAŞLIYOR

BİZ İNSAN MIYIZ?
Türümüzün Tasarımı: 2 saniye, 2 gün, 2 yıl, 200 yıl, 200.000 yıl.

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından ENKA Vakfı, Petkim ve VitrA eş sponsorluğunda gerçekleştirilecek 3. İstanbul Tasarım Bienali, 22 Ekim’de kapılarını ücretsiz olarak ziyaretçilerine açıyor. “BİZ İNSAN MIYIZ? : Türümüzün Tasarımı: 2 saniye, 2 gün, 2 yıl, 200 yıl, 200.000 yıl” başlığı altında “insan” ve “tasarım” arasındaki ilişkiye odaklanacak bienal 20 Kasım’a kadar devam edecek.

2 saniyeden geçtiğimiz 200.000 yıla kadar uzanan bir zaman dilimine yayılacak 3. İstanbul Tasarım Bienali’nde 13 ülkeden tasarımcı, mimar, sanatçı, tarihçi, arkeolog, nörolog ve bilim insanının 70’in üzerindeki projesi 5 farklı mekânda sergilenecek. 3. İstanbul Tasarım Bienali’nin bu yılki sergi mekânları Karaköy’deki Galata Özel Rum İlköğretim Okulu, Studio-X İstanbul ve DEPO, Bomonti’de yer alan Alt sanat mekanı ve girişin müze biletiyle yapılacağı İstanbul Arkeoloji Müzeleri.

Her şeyin tasarlandığı bir devirde, artık “iyi tasarım” olgusuna sığınmadan tasarımın yeni baştan tasarlanması gerektiği fikrinden yola çıkacak 3. İstanbul Tasarım Bienali sergileri, Bedeni Tasarlamak, Gezegeni Tasarlamak, Yaşamı Tasarlamak ve Zamanı Tasarlamak olmak üzere 4 farklı proje “küme”sinden oluşacak.

Bienalin bu yılki küratörleri Princeton Üniversitesi’nde Medya ve Modernite Programı’nın kurucu direktörü, mimarlık tarihçisi ve kuramcı Beatriz Colomina ile Columbia Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Onursal Dekanı, mimarlık tarihçisi, kuramcı ve eleştirmen Mark Wigley. Kendileri ile tema ve bienal üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik ve kendilerine özellikle bu geniş kapsamlı “tasarım” konusunu nasıl çerçevelendirdiklerini sorduk. Bienal beden, yaşam, gezegen ve zaman üzerindeki tasarımın etkisini keşfetmek için ziyaretçilerini bekliyor…

3.TASARIM BİENALİ KÜRATÖRLERİ Beatrız Colomına ve Mark Wıgley :
“Bize göre tasarım problem çözme değil, bir soru sorma biçimidir”

  • Öncelikle “Biz İnsan mıyız?” başlığının ortaya çıkış hikayesini sorarak başlamak istiyorum.

Tasarım sürekli insanı sabit, bilinen ve iyi niyetler içeren bir varlıkmış gibi algılar ve kendini insana hizmet eden bir biçimde ortaya koyar. Ancak biz insanın ne olduğundan bu kadar emin miyiz? Biz bu bahsedilen insanı mı temsil ediyoruz? Birbirimize davranış biçimlerimizden, gezegendeki diğer canlılarla olan ilişkimizden ve gezegenin kendisinden memnun muyuz? İnsan bir soru işareti, tasarım da bu soruya yaklaşım biçimini simgeliyor olamaz mı? Tasarım insanı sürekli yeniden şekillendiriyor olabilir mi?

  • Ancak “Tasarım” her yönü ile çok geniş yelpazeye yayılan bir konu. Felsefi, mimari, tarihi, sanatsal, vb. yönleri var. Bu bağlamda bienal bu yıl ele aldığı “tasarım” teması ile tam olarak neyi ortaya koymayı amaçlıyor?

Tasarım, hayatımızın her alanına nüfuz ederek geniş çaplı bir yayılma gösterdi. Güzel obje seçkileri sunan klasik tasarım bienalleri, artık buzdağının görünen ufacık kısmına bile erişemiyor. Gündelik yaşamımızda vücudumuz ve beynimiz her yönüyle tasarlandığı için artık farklı bir bienal tarzı ve farklı bir iletişim ortamı kurmanın zamanı geldi. Bu bienalin amacı da işte bu iletişim ortamını sağlamak. Farklı disiplinlerden, kıtalardan ve mecralardan gelen insanların oluşturduğu büyük bir grup ile bir araya gelerek, tasarımı hedef alan yeni bir iletişim ortamı oluşturmak istiyoruz. Bu birlikteliğin acil olarak sağlanması gerektiğini düşünüyoruz ancak ivme kazanması için büyük ihtimalle birkaç sene sürecek yoğun bir etkileşime ihtiyaç duyuyor.

  • “Her şeyin tasarlandığı bir devirde yaşıyoruz. Büyük bir özenle şekillendirdiğimiz kişisel görünümümüz ve dijital kimliğimiz, bizi çevreleyen kişisel cihazlar, yeni maddeler, ara yüzler, ağlar, sistemler, altyapılar, veriler, kimyasallar, organizmalar ve genetik kodların hepsi tasarlanıyor. Tam anlamıyla tasarımın içinde yaşıyoruz, kendi vücudundan çıkan salgılarla ördüğü ağın içinde yaşayan bir örümcek gibi. Ama örümcekten farklı olarak biz, birbiriyle örtüşen ve etkileşen sayısız ağ örmüşüz. Hatta gezegenimiz bile jeolojik bir katman hâline gelmiş tasarımla tamamen örtülmüş vaziyette. Tasarım dünyasının artık bir dışı yok. Tasarım, dünya hâline geldi” diyorsunuz.  Bu açıklamada ve az önceki cevaplarınızda anlattığınız üzere; “tasarım” her şeyi ele geçirmiş görünüyor. Bu kadar geniş kapsamlı bir konu iken bu tema nasıl bir çerçeve çiziyor?

Tasarımı jeolojik ve biyolojik açıdan incelemek, insan türünü yeni bir kavram olarak algılamak anlamına geliyor. Jeolojik açıdan konuşursak, insanoğlu dünyaya sanki bir gün önce ayak basmış gibi bir görüntü çiziyor ancak biz daha şimdiden kendi türümüzün sonunu tasarlamış bulunuyoruz. Bu bağlamda sergi de türümüzün bu gezegende geçirdiği 200.000 yıllık süre ile yaşadığımız son iki saniye arasındaki zamanı kapsıyor. Türümüzün tarihinin en başından bu yana geçen süreç içerisinde tasarımın rolünü anlamak, 21. yüzyılda tasarımın neye dönüşebileceğini anlayabilmek adına büyük bir önem arz ediyor. Çünkü tasarıma yönelik daha az yüzeysel olan yaklaşımlar oluşturmak, yalnızca tasarım ve insan arasındaki yakın ilişkiyi anlayarak gerçekleşebilir.

  • Temanın tasarım üst başlığından sıyrılıp alternatif tasarım imkanları açması amaçlanıyor mu? Aksi halde biraz malumun ilanı olarak kalmasından nasıl ayrıştırılması planlanıyor? 

Siz de “aşikar” olan kavramlar hakkında herkesin birbiriyle çeliştiğini düşünmüyor musunuz? Dünya genelinde birçok problemi dikte ediyormuş gibi görünen insaniyetsizliğin bir kısmını, insanların bazı şeylerin bariz olduğunu düşünüyor olmaları ve farklı bakış açılarına sahip olan insanlara bu düşünceleri zorla kabul ettirmeleri oluşturuyor. Biz öğretmenler ve tarihçileriz. Aşikar gözüken kavramların aslında o kadar da bariz olmadıkları düşüncesine kendimizi adamış bulunmaktayız. Bize farklı bakış açıları kazandırmak da sanatçıların yaptığı bir şey değil midir?

Biz ayrıca bahsi geçen iletişimi sürdüren tasarım okullarında ders veriyoruz. Ancak bu, öğrencilerin tasarımın ne olduğunu bildikleri anlamına gelmiyor. Aksine, tasarımı gizemli bir unsur olarak görüyorlar ve bunu çözmeye odaklanıyorlar. Bu da onların güzel düşüncelere ve işlere katkı sağlamalarına yol açıyor. Bize göre tasarım problem çözme değil, bir soru sorma biçimidir.

  • Normal koşullarda bir bienal geçmiş iki seneye odaklanır. Bu bienal ise iki saniye öncesinden 200.000 yıl evvele kadarki zaman dilimine odaklanıyor. 2 saniye, 2 gün, 2 yıl, 200 yıl hatta 200.000 yıl diyorsunuz. Bu konuyu biraz açıklayabilir misiniz?

200.000 yıl türümüzün yaşına işaret ediyor. 200 yıl ise her yerde egemen olan tasarım konseptinin zaman dilimini vurguluyor. İngiltere’de 19. Yüzyılın başlarında oluşturulan iletişimin bir sonucu konumunda bulunuyor. Bugün insanlar tasarımdan bahsettiğinde aslında sanayileşmenin ve küreselleşmenin geniş çaplı dönüşümleri ve travmalarıyla baş etmek için üretilen düşüncelerin yansımalarından bahsediyorlar. 2 saniye ise sosyal medyanın geçerli zaman dilimini temsil ediyor. Tasarım günümüzde benzeri görülmemiş sayıda insanla ve benzeri görülmemiş seviyelerdeki etkileşimlerle birlikte yalnızca iki saniye gibi bir süre içerisinde gerçekleşiyor. Bugün tasarım hakkında konuşmak için öncelikle sosyal medyadan ve bireysel tasarımlardan bahsetmek gerekiyor.

  • Katılımcılara yönelttiğiniz 8 önerge nasıl oluştu ve bu 8 soru ile neye dikkat çekmek istediniz?

Aslında biz sadece 8 unsurdan oluşan tartışmaya açık bir manifesto yayınlamayı ve çok sayıda insanı bu unsurlara yanıt bulmak için davet etmeyi düşündük. Bienal basit bir şekilde tüm yanıtları ortaya koyuyor ve izleyiciyi de bu yanıtlar arasındaki bağlantıları incelemek ve umuyoruz ki kendi kavramlarını da üretebilmek için etkinliğe davet ediyor.

  • Bu bienalde kaç ana başlık var ve bu başlıklar nasıl bölümlendirildi? Bölümler hakkında bilgi alabilir miyiz?

Eserler İstanbul çevresindeki 5 farklı mekanda gösterilecek ve dört farklı proje “kümesi”nden oluşacak: Bedeni Tasarlamak, Gezegeni Tasarlamak, Yaşamı Tasarlamak ve Zamanı Tasarlamak. Bu kümeler ve içlerinde barındırdıkları işler birbirlerinin üzerine geçiyor. Dört farklı patikadan ulaşılabilen bir ormanı andırıyor diyebiliriz. Bu geçitlere en yakın olan öğeler geçitlerin üzerindeki isimler ile bağlantılı olarak daha net gözüküyorlar ancak daha derinlere gidildikçe diğer geçitlere referans veren daha fazla sayıda öğe keşfetmeye başlıyorsunuz. En sonunda ise kendi kategorilerinizi oluşturmaya başlıyorsunuz.

  • Bienale katılan isimler nasıl seçildi?

Bienalde ünlü sanatçılar, tasarımcılar, tarihçiler, arkeologlar ve bilim insanları olduğu gibi hiç bilinmeyen isimler de mevcut. Ana kriter ünlü olup olmamaları değil yalnızca sıkıcı olmamalarına odaklanıyordu. Biz de “Biz İnsan Mıyız?” sorusunu kapsamlı bir biçimde irdeleyip yeni bakış açıları kazandırabileceklerini düşündüğümüz kişileri davet ettik.

İki dakika uzunluğunda video talep ettiğimiz açık çağrıyla birlikte herkesi etkinliğe davet ettik ve böylece 37 farklı ülkeden 150’ye yakın video bienal kapsamında gösterilmeye hak kazandı. Aynı zamanda 50 sanatçının ve yazarın 2000 kelimelik metinler ile katkıda bulunduğu ve e-flux işbirliğiyle yürütülen İNSANÜSTÜ (SUPERHUMANITY) isimli ortak bir çevrimiçi proje oluşturduk.

Bu proje sergi dahilinde yer alacak ve aynı zamanda farklı disiplinlerden gelen Türk uzmanlardan oluşan ve Türkiye’de tasarımın son 200 yılı üzerine geniş çaplı araştırmalar gerçekleştiren MERAK KABİNESİ (CURIOUS ASSEMBLY) isimli büyük bir ekibin araştırmalarının ilk katmanına da ev sahipliği yapacak. Bu bağlamda çok fazla katmandan bahsedebiliriz ancak bienal bizim için bahsettiğim etkileşimi başlatmak adına organize edilmiş minimal bir birlikteliği temsil ediyor.

  • İzleyiciye ön bilgi olabilmesi için sizce öne çıkan projeler hangileri olacak?

Hiçbir fikrimiz yok! Her öğenin farklı insanlar için öne çıkması mükemmel olurdu. Ancak şunu belirtmeliyiz ki 1930’lu yıllardan beri ilk kez Türkiye’ye gelecek olan Dresden’in meşhur şeffaf adamı, 13. yüzyılın İslam Rönesansı’na ait şaşırtıcı Fil Saati, Tacita Dean’ın insanlığın hazinesi hakkındaki olağanüstü filmi; William Forsythe’nin harikulade interaktif çalışması, Thomas Demand’ın Fukuşima felaketiyle ilgili çalışması, Diller ve Scofidio’nun utançla ilgili çalışmaları gibi birçok eseri izleyiciyle buluşturacak olmak bizi son derece memnun ediyor.

  • Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim.

3. İstanbul Tasarım Bienali Teması

“BİZ İNSAN MIYIZ? : Türümüzün Tasarımı: 2 saniye, 2 gün, 2 yıl, 200 yıl, 200.000 yıl”

İnsanlar ürettikleri tasarımların etkisiyle köklü değişimler geçirirken tasarım dünyası da bir yandan genişliyor. Her şeyin tasarlandığı bir devirde yaşıyoruz: Büyük bir özenle şekillendirdiğimiz kişisel görünümümüz ve dijital kimliğimiz, bizi çevreleyen kişisel cihazlar, yeni maddeler, arayüzler, ağlar, sistemler, altyapılar, veriler, kimyasallar, organizmalar ve genetik kodların hepsi tasarlanıyor. Her gün uzayın derinliklerinden kendi bedenimiz ve beynimizin derinliklerine uzanan binlerce tasarım katmanını tecrübe ediyoruz.

Tasarım, dünya hâline geldi. İnsanı insan yapan şey de tasarım. İlk aletlerden, katlanarak genişleyen insan kabiliyetine, sosyal yaşamın temelinde tasarım var. Öte yandan tasarım, eşitsizlikler ve yepyeni görmezden gelme biçimleri de oluşturuyor. Bir yandan dünyada hiç olmadığı kadar insan savaş, kanunsuzluk, yokluk ve iklim şartları nedeniyle zorunlu olarak yerinden olurken, diğer yandan insanın genetik yapısı ve iklimin kendisi aktif olarak yeniden tasarlanıyor. Artık ‘iyi tasarım’ olgusuna sığınamayız. Tasarımın baştan tasarlanması gerekiyor.”

3. İstanbul Tasarım Bienali’nin Türkiye’den Katılımcıları

Ali Kazma’nın ilk defa 3. İstanbul Tasarım Bienali’nde gösterilecek en yeni çalışması “Safe”, Norveç’teki Svalbard Küresel Tohum Deposu’nda yaptığı çekimlerden oluşuyor. 2013 yılında gerçekleştirilen Venedik Bienali 55. Uluslararası Sanat Sergisi’nin Türkiye Pavyonu’nda  “Rezistans” başlıklı video serisi kapsamında bulunan “Anatomy” adlı video da bienal kapsamında yer alıyor.

Fotoğraf, video, veri görselleştirme, haritalama ve dijital gereçlerle fiziksel ölçümleme ve etkileşim gibi çok çeşitli teknikleri bir arada kullanan sanatçı ve tasarımcı Atıf Akın ”Mutant Alan / Mutant Space” başlıklı projesiyle dünyanın farklı köşelerindeki nükleer alanlara odaklandığı projeler dizisinin Ermenistan’daki Metsamor kentine odaklanan ayağını 3. İstanbul Tasarım Bienali kapsamında sergiliyor.

Tasarımcı ve sanatçı Bager Akbay’ın “Çoban / The Shepherd” başlıklı projesi kavramsal bir otomat olarak tasarlanmış bir yapay zeka prototipi. Çoban, insanlığın yararına değil, aksine insanları çalıştırarak kendi ekosistemine fayda sağlamasını hedefleyen bir yapıda kurgulanıyor. Proje yapay zekayla menajerlik veya küratörlük olgularını birlikte değerlendirmeyi amaçlıyor.

Ayhan Ayteş’in Jussi Parikka’yla birlikte bienalde yer alacağı proje “Olağanüstü Tasarımların Medya Arkeolojisi / A Media Archaeology of Ingenious Designs” olacak. Proje ziyaretçileri Avrupa merkezli olmayan bambaşka bir modernite hikâyesiyle buluşturuyor. Aynı zamanda, 10. yüzyılda Mezopotamya’daki teknolojik gelişmeleri yansıtırken bu dönemde bölgede yaşamış mucitleri de anımsatıyor.

Sevince Bayrak ve Oral Göktaş tarafından kurulan mimarlık ve tasarım ofisi SO? Mimarlık ve Fikriyat, “Ziyaret / The Visit” başlıklı projeleri için İstanbul’daki çeşitli mezarlıkları ziyaret ederek mezar taşlarının bir envanterini çıkarttı. Ölülerle yaşayanlar arasındaki bir tasarım objesi olan mezar taşlarına ek olarak proje kapsamında popüler görsel kültürün bir parçası olarak Türkiye sinemasından çeşitli mezarlık sahneleri de bienal izleyicisiyle buluşuyor.

1. İstanbul Tasarım Bienali’nde de “İstanbul-O-Matik” isimli “kent yapma oyunu” başlıklı projeleriyle çok ses getiren genç tasarım ofisi Pattu Mimarlık “Düş Nesneleri / Object for Daydreaming” adlı projeyle bu yıl da bienalin katılımcıları arasında yer alıyor. Bilinen eski taş aletleri sayesinde insanın düşüncesinin ilk kez fizikselleştiği ve bunun da bir dönüm noktası olduğunu vurgulayan Pattu Mimarlık, en eski çağlarda bile şimdi olduğu gibi tasarımın sadece işlevsel amaçlı değil, güzellik, iletişim ve sosyal statü aracı olarak kullanılmasına dikkat çekiyor.

Zeynep Çelik Alexander’ın Vanessa Heddle ve Elliott Sturtevant ile birlikte biçimlendirdiği “The Missing Half Second / Kayıp Yarım Saniye” projesi 20. yüzyılın başındaki tasarım yaklaşımlarını nörobilim odaklı araştırmalarla derleyerek tasarımın algılanmasında zihnin hareketlerini yansıtan küçük bir sergi sunuyor.

Disiplinlerarası sanatçı, tasarımcı ve araştırmacı Orkan Telhan ”Mikrobiyal Tasarım Stüdyosu: 30 Günlük Simit Diyeti / Microbial Design Studio: 30-day Simit Diet” isimli projesiyle mikrobik bir tasarım stüdyosunda genetiğiyle oynanmış organizmaları incelemeye, test etmeye ve değiştirmeye yarayan otomatik makine ile bienal ziyaretçilerini buluşturuyor.

Neyran Turan ve Mete Sönmez – NEMESTUDIO tarafından biçimlendirilen “Mimarlık Çevresinde Konular / Matters Around Architecture” mimarlık ve mimarlıkta kullanılan doğal malzemelerin ilişkisini çözümlüyor. İnsanın bu denklemdeki konumunu ifade eden proje bu yaklaşımla mimarlıkta malzeme kullanımına dikkat çekiyor.

Aslı Serbest’in Mona Mahall’le birlikte kurduğu M-A-U-S-E-R tarafından “Köçek Dans Pisti / Köçek Dance Floor” başlığıyla şekillendirilen proje tasarım bağlamında şu soruyu yöneltiyor: Dans ve dans pisti, hayvan ve egemen için veya onlara karşı, insan için ve insana karşı ne yapabilir? Bu soruya cevap ararken, Osmanlı divanında 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar erkek seyirciye gösteri yapan genç erkek dansçı, yani köçek figürü tarihsel bağlamda inceleniyor.

3. İstanbul Tasarım Bienali kapsamında yapılan Video Çağrı sonucunda jüri tarafından seçilen beş projeden üç tanesi Türkiye’den. Merve Bedir ve Alican İnal tarafından hazırlanan “Misafirhane / Guesthouse”, Alper Raif İpek’in gönderdiği “Autographsy” ile Görkem Özdemir’in “Kaçırılmayacak Fırsat / Once in a Life Time Opportunity” başlıklı videoları bienal sergileri kapsamında izleyiciyle buluşuyor.

KÜRATÖRLER HAKKINDA

Beatriz Colomina
Princeton Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdüren mimarlık tarihçisi ve kuramcı Beatriz Colomina, yine aynı üniversitede Medya ve Modernite Programı’nın da kurucu direktörü. Colomina’nın küratörlüğünü yaptığı, Klipsle/Bas/Katla: Küçük Dergilerin Radikal Mimarisi 196X-197X sergisi 2006 yılında New York’taki Storefront for Art and Architecture’da açıldı ve o günden bu yana Documenta 12, Londra Mimarlık Derneği ve Montreal’deki Kanada Mimarlık Merkezi dâhil, dünya çapında 11 noktada sergilendi. Küratörlüğünü üstlendiği sergilerden Playboy Mimarisi 1953-79, NAi Maastricht’te 2012 yılında açıldıktan sonra 2014’te de Frankfurt’taki DAM Alman Mimarlık Müzesi’nde sergilendi.  Radikal Pedagojiler: Disiplin İstikrarsızlığı Zamanında Mimari Eğitim ise 2013 Lizbon Mimarlık Trienali ile 2014’te Venedik Bienali 14. Uluslararası Mimarlık Sergisi’nde yer aldı. Mimarlık ve medyaya dair çalışmaları 25’ten fazla dile çevrilen Colomina’nın kitapları arasında Mimari Manifesto: Mies’in Hayaleti (2014), Klipsle/Bas/Katla: Küçük Dergilerin Radikal Mimarisi 196X-197X (2010), Ev Hayatı Savaş Halinde (2007), Mahremiyet ve Kamusallık: Kitle İletişim Aracı Olarak Modern Mimarlık (1994, 2011) ile Cinsellik ve Mekân (1992) sayılabilir.

Mark Wigley
Çalışmalarını New York’ta sürdüren Yeni Zelandalı mimarlık tarihçisi, kuramcı ve eleştirmen Mark Wigley, Columbia Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Onursal Dekanı olmasının yanında Mimari, Planlama ve Koruma Bölümü’nde halen dersler veriyor. Wigley, New York’taki MoMA ve Drawing Center, Rotterdam’daki Witte de With ve Montreal’deki Kanada Mimarlık Merkezi’nde çeşitli sergilerin küratörlüğünü yaptı. Yapıbozum Mimarlığı: Derrida’nın Uğrak Yeri (1995), Beyaz Duvarlar, Tasarımcı Giysileri: Modern Mimarlığı Biçimlendirmek (1995) ve Constant’ın Yeni Babil’i: Arzunun Hiper-Mimarlığı (1998) kitaplarını yazan Wigley, Aktivist Çizim: Constant’ın Yeni Babil’inden Öteye Sitüasyonist Mimarilerin İzinde (2001) kitabının da Catherine de Zegher ile birlikte eş-editörlüğünü üstlendi. Ayrıca, Volume dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Wigley’in Buckminster Fuller A.Ş.: Radyo Çağında Mimarlık başlıklı yeni kitabı ise piyasaya çıkıyor.

Katılımcılara yöneltilen Bienalin Cevap aradığı 8 önerge

  • TASARIM DAİMA İNSANIN TASARIMIDIR
  • İNSAN TASARLAYAN CANLIDIR
  • TÜRÜMÜZ, SONSUZ TASARIM KATMANLARI ARASINDA DURMAKTADIR
  • TASARIM, İNSANIN KABİLİYET ALANINI KÖKTEN GENİŞLETİR
  • TASARIM SÜREKLİ KÖKLÜ EŞİTSİZLİKLER YARATIR
  • GÖRMEZDEN GELMENİN TASARIMI BİLE TASARIMDIR
  • “İYİ TASARIM” ANESTEZİKTİR
  • ANESTEZİSİZ TASARIM, İNSANLIĞIMIZA DAİR ÖNEMLİ SORULAR SORAR

Bir cevap yazın