Bülent Eczacıbaşı

Türkiye Pavyonu Mimarlıktaki Gelişmeleri Tanıtmak İçin Önemli Bir Platform

İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) girişimi ve 21 destekçinin katkılarıyla Arsenale’de 20 yıllığına kiralanan mekan sayesinde Türkiye bu yıl ikinci defa Venedik Bienali Uluslararası Mimarlık Sergisi’nde yer alacak. Pavyonda yer alan serginin, “Darzanà”nın koordinasyonunu da yine İKSV üstleniyor. Hem “Darzanà”yı hem de Türkiye’nin Venedik Mimarlık Sergisi’ne katılımını İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı ile konuştuk.

Eczacıbaşı Topluluğu, kurulduğu 1942 yılından itibaren kültür, sanat, eğitim, bilim ve spor alanlarında toplumsal yaşamın gelişmesine katkıda bulunarak örnek teşkil ediyor. Yine Nejat Eczacıbaşı’nın kurucusu olduğu İKSV Venedik Sanat ve Mimarlık Bienali’ne Türkiye Pavyonu’nun katılımı hususunda da büyük rol oynadı. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Dr. Nejat F. Eczacıbaşı önderliğinde kurulan İstanbul Kültür Sanat Vakfı, 1973 yılından bu yana gerçekleştirdiği etkinliklerle kültür sanat alanında hep öncü olmayı amaçladı. Farklı sanat dallarının en iyi örneklerini ülkemize getirmenin yanı sıra kültür ve sanat birikimimizi de uluslararası alana taşımak vakfın öncelikleri arasında yer aldı. Özellikle 2004 yılından itibaren bu amaçla yurtdışında projeler gerçekleştirmeye başladık. Bunun en iyi örneklerinden biri de belirttiğiniz gibi 2007 yılından beri koordinasyonunu üstlendiğimiz Venedik Bienali Türkiye Pavyonu oldu.

Venedik’in sanat ve mimarlık bienallerini düzenleyen La Biennale di Venezia, 100 yılı aşan geçmişiyle, günümüzün en köklü kültür ve sanat kurumlarından biri. Bu açıdan dönüşümlü olarak iki yılda bir düzenlenen sanat ve mimarlık sergileri, Türkiye’deki sanat, mimarlık ve tasarımın uluslararası arenada tanıtımı için çok önemli bir alan sağlıyor. Sanatın ve mimarlığın hızla geliştiği, dünya sahnesinde sanatçılarımızın, mimarlarımızın hızla öne çıktığı bir dönemdeyiz. Bu nedenle Venedik Bienali’nde Türkiye’nin varlığı her geçen gün daha da önem kazanıyor. Türkiye, 1991 yılından bu yana kişisel çabalar ve desteklerle Venedik Bienali Uluslararası Sanat Sergisi’nde yer alıyordu. 2014 yılına kadar Mimarlık Sergisi’ne ulusal bir pavyonla katılmamıştık. İKSV’nin girişimleri ve 21 destekçinin katkılarıyla, Venedik Bienali’nde 20 yıllığına tahsis edilen mekan sayesinde Türkiye, Sanat Sergisi’ndeki varlığını güçlendirirken Mimarlık Sergisi’nde de düzenli olarak bir pavyonla yer almaya başladı. Böylelikle çağdaş sanat alanında olduğu gibi Türkiye’deki mimarlık ve tasarım alanlarını uluslararası arenada tanıtmak için de yeni bir kanal açılmış oldu.

Ayrıca bu yıl yurtdışında düzenleyeceğimiz yeni bir etkinlik daha var. Türkiye, Venedik Mimarlık Bienali’nin ardından eylül ayında Londra’da, bu yıl ilki gerçekleştirilecek Londra Tasarım Bienali’ne katılacak. Bu da tasarım alanında ülkemizin temsil edileceği başarılı projelere bir başka örnek. Türkiye’nin Londra Tasarım Bienali’ne katılımının koordinasyonunu da yine İKSV üstleniyor. Bu yılki bienale Türkiye adına katılacak proje, tasarım ofisi Autoban tarafından hazırlanacak.

Venedik, Londra gibi kültür, sanat, mimarlık ve tasarım denince akla ilk gelen kentlerde Türkiye’nin yer alması ülkemiz için çok değerli. Bu açıdan Türkiye’nin sanat ve yaratıcı endüstriler gibi dallardaki yetkinliğini dünya ölçeğinde görünür kılması ve dünyadaki diğer bileşenlerle bütünleşmesi için biz de gerekli adımları atmaya çalışıyoruz.

Tüm bu gelişmeler bizleri mutlu ediyor. Tabii Türkiye’den sanatçıların uluslararası arenadaki görünürlüğü arttıkça ülkemiz de güncel sanat, mimarlık, tasarım gibi alanlarda daha çok öne çıkmaya başlıyor.

Venedik Mimarlık Bienali’ne Türkiye’den katılım anlamında kısa bir geçmişe sahibiz. Bireysel katılımlar dışında, Türkiye Pavyonu olarak katılım ikinci defa olacak. Bu bienale katılım dünyanın mimarlık bilgisinin içinde ülkenin mimarlık bilgisinin nasıl bir yeri olduğunu anlamak, global bilgiye katacak ya da global bilgiden alacak bir şeyimizin olup olmadığını görmek için önemli. Bu bağlamda bir önceki Mimarlık Bienali’ne katılım sonucunda nasıl geri dönüşler oldu sizce?

Çok iyi bir başlangıç yapıldığını düşünüyorum. Dediğiniz gibi ulusal bir pavyonla Türkiye ilk defa 14. Venedik Mimarlık Bienali’ne katıldı, uluslararası medya ve mimarlık camiasından olumlu tepkiler aldık. Abitare, The Art Newspaper, Arch Daily, Blueprint, Canvas, Wallpaper* gibi mimarlık ve tasarım yayınlarının yanı sıra BBC, Corriere della Sera, Deutsche Welle, La Repubblica, Monocle TV gibi birçok önde gelen mecrada Türkiye Pavyonu ile ilgili haberler geniş şekilde yer aldı.

Venedik Bienali 14. Uluslararası Mimarlık Sergisi’nin mimarlık alanında etkileşim ve düşünce gelişimine imkan sağlayan zengin bir platform sunduğunu düşünüyoruz. Bu tip etkinliklerde kalıcılık da çok önemli. Türkiye bu uzun süreli mekanda düzenli olarak varlık gösterdikçe bahsettiğiniz etkileşim daha da kuvvetlenecek.

Darzanà”nın İstanbul ve Venedik arasında kurduğu, daha doğrusu tarihsel detaylar ve küratörlerin yaklaşımıyla gözler önüne serdiği ilişkiler ağı, projeyle ilgili en etkileyici unsurlardan biri. İstanbul’daki endüstri arkeolojisini, tersaneler üzerinden dünyadaki en önemli mimarlık etkinliklerinden biri olan Venedik Bienali’ne taşımak beklenmedik ve ilgi çekici olguları gözler önüne serecek.

Mimarlık Bienali’ne katılımımızın Türkiye’deki mimarlık dünyasına etkisi ne yönde sizce?

Türkiye’nin Venedik Mimarlık Bienali’ndeki varlığının etkilerini çok boyutlu olarak değerlendirmek gerek. Türkiye Pavyonu, Türkiye’nin mimarlık ve tasarım alanındaki gelişmeleri, uluslararası arenada tanıtmak için çok önemli bir platform sunuyor. Bienalde yer almamızın Türkiye’deki mimarlık tartışmalarının uluslararası açılımlarla zenginleşmesi için de bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Türkiye mimarlık alanında hem teorik hem de pratik bağlamda güçlü bir altyapıya sahip. Bu birikimin sergilerle aktarılabileceği sayılı zemin var. Venedik Bienali Türkiye Pavyonu bu açıdan da önemli. Ayrıca, bunu tabii zaman gösterecek ama, Türkiye Pavyonu’nun Türkiye’deki mimarlık sergilerinin artması için de cesaretlendirici olmasını umuyorum.

Venedik Mimarlık Bienali’ne katılım neden bu kadar geç oldu?

Türkiye 1991 yılından bu yana Beral Madra’nın kişisel çabaları ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle Venedik Bienali’nin Uluslararası Sanat Sergisi’ne katılıyordu. 2003’te Dışişleri Bakanlığı’nın da desteğiyle bir mekan kiralanarak Venedik’te ulusal bir pavyonla yer almaya da başlandı. Ancak kalıcı bir pavyon olmaması nedeniyle her bienal için ayrı bir yer kiralanması gerekiyordu ve ulusal pavyon düzeyindeki katılım sadece Uluslararası Sanat Sergisi için geçerliydi, Mimarlık Bienali’ne ise katılım maalesef söz konusu değildi.

İKSV, pavyonun koordinasyonunu üstlendiği 2007 yılından bu yana mekan sorununa bir çare arıyordu. İki senede bir kiralanan geçici mekanlarda etkili olmak oldukça zor bir iş. Türkiye’nin Venedik Bienali’nde de kalıcı bir pavyona sahip olması kaçınılmazdı. Ancak her ülkeye kalıcı bir mekan tahsis edilmesi ne yazık ki mümkün olamıyor. Bienal yetkilileriyle iletişime geçerek kalıcı bir yer imkanını sürekli araştırdık. 2010’da bienalin ana sergi mekanlarından Arsenale’de bienal yönetiminin tarihi binalardan birini restore ederek sergilere ayırma kararı aldığını öğrendik. Sonrasında da hemen bu binada kalıcı bir pavyon sahibi olabilmek için girişimlerimizi başlattık ve 2013 yılında Türkiye’den 21 destekçinin de katkılarıyla 20 yıllığına kalıcı bir pavyona sahip olduk. Bu sayede, Türkiye ulusal pavyonu ile Venedik Bienali Uluslararası Sanat Sergisi’nin yanı sıra 2014 yılından itibaren Uluslararası Mimarlık Sergisi’ne de katılmaya başladı.

Bu yıl Türkiye Pavyonu için birçok başvuru arasından seçilen proje “Darzanà”. Neden bu proje seçildi?

Bienalde yer alacak projeye hangi yöntemle karar verileceğini belirlemek üzere İKSV olarak iki toplantı düzenledik. Türkiye mimarlık ve tasarım ortamının önde gelen isimleriyle, akademisyenlerle, sanatçılarla yaptığımız bu toplantıların sonucu olarak iki aşamalı bir açık çağrı yapılmasına karar verildi. Açık çağrıda, projenin güncel bir yaklaşımla yerel, bölgesel ve küresel değerleri bütünleştirebilmesine ve disiplinlerarası bir bütünlükle küratöryel bir anlatı sunabilmesine odaklanılıyordu. Daha sonra projeyi bir seçici kurul ile birlikte belirledik.

Projeyi siz nasıl yorumluyorsunuz? Ortaya çıkan sonucu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Projenin İstanbul ve Venedik arasında kurduğu, daha doğrusu tarihsel detaylar ve küratörlerin yaklaşımıyla gözler önüne serdiği ilişkiler ağı, projeyle ilgili en etkileyici unsurlardan biri. Bu bir yanıyla az önce bahsettiğiniz etkileşim konusuna da dokunuyor. İstanbul’daki endüstri arkeolojisini, tersaneler üzerinden dünyadaki en önemli mimarlık etkinliklerinden biri olan Venedik Bienali’ne taşımak beklenmedik ve ilgi çekici olguları gözler önüne serecek. İstanbul’daki yapılı çevre ve endüstri ilişkisinin “Darzanà” ile güçlü bir çerçevede ifade bulacak olması projenin en heyecan verici özelliği.

Darzanà”yı ortaya koyan ekip hakkındaki yorumlarınızı alabilir miyiz?

Projenin güçlü bir bütünlük sunmasının temel sebeplerinden biri de proje ekibi. Projenin küratörlüğünü üstlenen Feride Çiçekoğlu, Mehmet Kütükçüoğlu ve Ertuğ Uçar çok değerli isimler.

Feride Çiçekoğlu’nun mimarlık eğitiminden gelen sağlam temeller üzerine inşa ettiği hikaye kurma becerisi ile Mehmet Kütükçüoğlu ve Ertuğ Uçar’ın farklı disiplinler ve düşünce sistemleriyle bütünleşen mimarlık eğilimleri projeyi başarılı kılıyor. Küratörlere ek olarak Cemal Emden ve Namık Erkal’ın küratöryel işbirliğiyle proje içeriğinin çok daha derinleştiğine inanıyorum. Projenin gerçekleşmesinde emeği olan ve proje ekibinde yer alan herkese de ayrıca teşekkür etmek gerektiğini düşünüyorum.

Venedik Mimarlık Bienali’nin bu yılki teması “Reporting from the Front Cepheden Bildirmek” hakkında neler söylemek istersiniz?

Bu yılın küratörü, mimarlık alanının Nobel’i sayılan Pritzker Ödülü’nü de kazanmış Alejandro Aravena, benim de projelerini beğenerek takip ettiğim, günümüzün en önemli mimarlarından biri. Venedik Bienali küratörü olarak belirlediği bu temanın da çok güçlü yankıları olacağına kesin gözüyle bakıyorum. Birçok farklı alanda, birçok farklı cephenin oluştuğu günümüzde, dünyada yaşananlara mimarların gözünden bakarak, mimarinin kendisinin de nasıl bir cephe olarak ele alındığını göreceğimiz bu sergiyi merak ediyor ve açılışı sabırsızlıkla bekliyorum.

Bir yanıt yazın